Ads 468x60px

18 Aralık 2014 Perşembe

Bugün başlıyoruz! Lütfen katılın!

Doğru Ebeveynlik konusunda bu kadar ısrarcı olmamın sebebi var.
Bugün insanların 
-mantıklı düşünememesinden
-kurallara uymamasından
-uyarı aldıklarında şiddete başvurmasından
-her söylenene inanmalarından
-değerlerini kaybetmelerinden
-saygısız ve sevgisizliklerinden 
-sınırsızlıklarından
-kabalıklarından
-adaletsizliklerinden 
-yalanlarından
-alkol,uyuşturucu bağımlılığından 
-sağlıksız beslenme alışkanlıklarımızdan (özellikle çocukların)
Şikayet etmiyor muyuz? Biz bu hale nasıl geldik demiyor muyuz?
Elbette toplumsal düzeyde, sistemde değiştirilmesi gereken çok şey var.
Ama değiştirilmesi gereken en önemli kısmı atlıyoruz: Ebeveynlik! Doğru ebeveynlik yapmak. 
Ben hep şöyle düşünürüm "Bu kişi doğru ebeveynlik görseydi, yine bunu yapar mıydı?" 
Elbette yukarıda yazdığım gibi nasıl bir insan olduğumuzu belirleyen ebeveynlik dışında pek çok faktör var.
Ama nasıl ebeveynlik yaptığımız bizim elimizde! Bari değiştirebileceklerimize odaklanalım değil mi? Ruh sağlığı yerinde çocuklar ve ruh sağlığı yerinde bir toplum için birlikte mücadele edelim.
Bugün elimizin altında kitaplar, eğitimler, uzmanlar var.
Rica ediyorum yararlanın ve arkadaşlarınızı tanıdıklarınızı yararlanmaları için yüreklendirin.
Günde onbeş dakikanızı ebeveynlikle ilgili en azından düşünmeye ayırmakla başlayabilirsiniz değişime. Ben bugünden itibaren sosyal medya hesaplarında "ruh sağlığı yerinde çocuklar" hashtagiyle paylaşımlar yapmaya başlıyorum. Birlikte mücadele edeceğiz ruh sağlığı yerinde çocuklar için.
Önce çocuklar! 

2 Aralık 2014 Salı

Yeni Eğitim Duyurusu

Çocuklarımız bize ne kadar keyif veriyor değil mi? Iyi ki hayatlarımızda bu küçük insanlar var. Ancak bazen keyif aldığımız kadar zorlanabiliyoruz da. Bugünlerde birçok ebeveynden benzer hikayeler dinliyorum. 
Bazı davranışlar ebeveyn olarak zorlanmamıza, tahammülümüzün azalmasına yol açabiliyor. Bu davranışlarla nasıl başaçıkacağımızı bilememekse çocuğumuzla ilişkimizi zora sokuyor. Hangi davranışları kabul etmeli, davranış ne düzeye geldiğinde yardım almalıyız? Bu davranışlar şımarıklık mı demek? Doğru disiplin veremediğimizden mi bunlar oluyor? "Kriz" anlarında doğru davranış nedir? gibi sorular zihnimizde yankılanmaya başlıyor. 
Gelin sorularınızı birlikte cevaplayalım. Çocuklarımızla, özellikle belli konularda zorlanan çocuklarla doğru iletişim kurmak için bir araya gelip konuşalım. 
Eğer çocuğunuz;
Evden çıkmakta zorlanıyor daha sonra eve girmekte zorlanıyorsa, 
Yaptığı iş her neyse onu bırakıp başka bir şeye geçmekte zorlanıyorsa,
Aynı soruyu cevapladığınız halde sık sık soruyorsa, net cevaplar istiyorsa (Saat kaçta geleceksin? Tam dakika söyle?)
Bazen konu onun için çok önemli olsa bile kendini ifade etmekten kaçınıyor/ ifade etmekte zorlanıyorsa,
Ağlama krizleri, öfke patlamalarını yatıştırmak uzun zaman alıyorsa,
Tırnak yeme, parmaklarıyla oynama, birşeyler koparma yolma gibi alışkanlıkları varsa,
Yenilmeye tahammül edemiyor, kazanamayacağını düşündüğü oyunlara dahil olmuyorsa,
Okula başlamak, sizden ayrı kalmak gibi konularda çok zorlanıyorsa,
Yalnız kalmaktan çekiniyor, sık sık bir yetişkinle temas içinde olmak istiyorsa,
Sınavlardan önce çok kaygılanıyor, uyuyamıyorsa,
Ödevini yapmaya oturmakta zorlanıyor ancak yapamazsa asla okula gitmek istemiyorsa,
Sık sık birkaç seçenek arasında kalıp karar vermekte zorlanıyorsa,
Yeni fikirlere, problem çözme yöntemlerine, hatta giysilere ve mekanlara sıcak bakmıyorsa,
Kabuslar gördüğünü söylüyor, uyku problemleri yaşıyorsa,
Yemek seçiyor, belli giysileri giymekten rahatsız oluyorsa,
Ölmekten, yakınlarını kaybetmekten korktuğunu sık sık dile getiriyor, sürekli hayatla ilgili  kötü senaryolar kuruyorsa,
Öğretmeni aslında potansiyelinin yüksek olduğunu söylüyor ancak kaygıdan dikkatini veremiyorsa,
 Performans göstermesi gereken bir konuya yanaşmıyorsa,
Yeni arkadaşlar edinmek zorluyorsa,
Düzeninin değişmesine tahammül edemiyorsa,
Korkuları, fobileri (köpek, böcek, yüksek ses) varsa,
Sık sık ellerinin yıkanması, silinmesi isteği,bazı yerlere dokunmama, ıslak, yapışkan maddelerden kaçınma hali varsa,
Oyuncakları dizmekten oyun başlatmayı unutuyorsa,
"Olmadı düzelt, doğru yap, düzgün yap " diyerek ağlıyorsa,
Ritüellerine çok bağlıysa,
Mükemmeliyetçi, hata toleransı azsa,
Yukarıda saydıklarımdan en az üçünü çocuğunuz yaşıyorsa, 20 Aralık Cumartesi 13-15.30 arası Göktürk'te biraraya gelelim.
Katılım şartları için uzmpskpinarmermer@gmail.com'a eposta gönderebilirsiniz. 

28 Kasım 2014 Cuma

Çocuğumun güçlenmesi bana iyi gelmiyor

Güçlenmiş çocuk; bir tehlike! 
Kendinizle yüzleşmeye cesaretiniz var mı? O zaman bu yazıyı okuyabilirsiniz.
"Şu an çok kırılgan hissediyorum" diyorsanız, şimdi okumayın. Olur mu?
Ebeveynler çocuğun terapide veya terapi dışında güçlenmesinden endişe ederler bazen. Hatta güçlenen çocuğun cesaretini kırarlar farkında olmadan. Bazen terapiler çok başarılı giderken bazen yol almak çok zor olur. Yol almamanın birçok sebebi vardır elbette. Ben pek konusu geçmeyen içimizde yaşayan gizli sabotajcıdan bahsetmek istiyorum. 
Bakın bakalım size dokunan bir kısmı var mı bu yazının. 
Ebeveynler bazen çocuğun güçlenmesinden endişe ederler çünkü :
1.Çocuğun güçlenmesi, onun HAYIR larını arttırır.
2.Çocuk olumsuz duygularını ifade etmeye başlar,bu ebeveynlere iyi gelmez. Özellikle öfkeden ve benzeri olumsuz duygulardan korkan ebeveynlere...
3.Çocuğun iyileşmesi ebeveynlerin arasındaki sorunların günyüzüne çıkmasına sebep olur.
4.Çocuk söz dinleyen, "uslu" çocuk olmaz. Ebeveyn çocuğa baskı yapmadan sınır koymayı bilmemektedir.
5.Ebeveyn çocuk karşısında kendisini güçsüz, çaresiz ve yetersiz hisseder.
6. Güçlenen çocuğun sosyal uyumu bir süreliğine düşebilir. Eğer sosyal uyum bir ebeveyn için çok önemliyse özellikle "Ayıp olur" düşüncesi hakimse hayatında, çocuğun güçlenme süreci tahammülü zor bir süreç olur.
Nasıl? Mantıklı geliyor mu?
Yüzleştirmeci terapist Pınar :)

30 Temmuz 2014 Çarşamba

İki yaş krizleri

O uyurken ben hızlıca yazayım diyorum:)
Sekiz gün önce yazdığım bir not bu: "Anne diye ağlayarak uyandı. Babası kucağına aldı " Ben anneye gidecem "diye bağırdı. Kucağıma aldım koridorda beni yere bırak dedi. Bıraktım. "Kafamı vurucam yere" dedi. "Kızgın Uzay galiba. Elimi altına koyayım öyle vur " dedim. (O sırada bir yastık bulamadım) Senin canın acımasın senin kafan değerli cici..." "Hayır " diye ağladı." Ben böyle yapacam " diye kafasını vurma hareketi yaptı (vurmadı) "Anladım sen galiba uykunu alamadın" dedim "Evet" dedi. Aşı da oldun bugün ondan. Günlerdir düzenin de değişip duruyor.
Sonra kucağıma aldım "Bırak" diye tepindi. (Evet ancak tepinmek sözcüğü tepkisini tanımlayabilir!) Mutfakta bir süre kucağımda sıkı tutup "Seni seviyorum bırakmayacağım birlikte sakinleceğiz biraz ağla birazdan geçecek" gibi şeyler söyledim. Ben de sakindim babası da sakindi. "Yere bırak " dedi bıraktım tekrar "ben kendimi atıcam" dedi (yere) ben eğildim yanına benzer şeyler söyledim. "Sen git "dedi. Daha önce bir krizi sen git deyip "ce e " oynayarak sonlandırmıştı. (Ki bu oyun da çok anlamlıydı) Onu denedim olmadı. Duvara yaslanarak oturdum ve sen git diye beni duvara doğru ittirdi.
Beni duvara doğru sürekli ittirerek git dedi. O sırada sırtına masaj yapmam onu sakinleştiriyordu. Yani hem ona dokunmamı istiyor, orada olmamı istiyor hem de gitmemi istiyordu. Babası ben gidince ne olacağını merak etti. Pek birşey değişmedi. Huysuzluğuna farklı şekilde devam etti.
Ben biraz ağlamaya ihtiyacı olduğunu düşündüm. Bir yandan onu bırakıp işe gittiğimiz, tatile gittiğimiz zamanları tamir etmek istediğini düşündüm. Bu sene babası için de benim için de öyle yoğun geçmişti ki...
Onunla bu konuyu anlayacağını düşündüğüm şekilde konuştum.
Yavaş yavaş sakinleşti. " 
Bu da bugünkü halimiz :
Sekiz gündür yapışık haldeyiz.
Birkaç ufak kriz daha yaşadık ama sonra bir daha tekrar etmedi. 
Beraber geçirdiğimiz birkaç günün sonunda iştahı yavaş yavaş düzene girmeye başladı, sakinleşti, dikkat aralığı genişledi, uykuları oldukça düzenli, ben uyumicam diye ağlamıyor "Kitap okuyalım ben uyuyim" diyor.
Kendi kendine zaman geçirmeye, çok zor yapbozlar yapmaya başladı.
Hala yapışmaları, huysuzlukları devam ediyor. Eski iştahlı hali de henüz yerine gelmedi ama iki yaş bu olacak o kadar. 
Bana öyle geliyor ki iki yaş krizleri gelişimlerindeki büyük adımlar için hazırlıyor onları. Birden hiç yapamadıklarını başarmaya başlıyor ve bu hiç kolay değil. Bu ciddi bir stres yaratıyor.
Hem de bizim ailemize özgü zorluklar devreye giriyor burada. Son dönemlerde çok çalışmamız, aile yazlığına gidince düzenin bozulması,bakıcısının izne gitmesi gibi.
Biraz ağlamasına izin vermek, bol bol sevdiğini söylemek, ne anlatmaya çalıştığını anlamaya çalışmak ve sabretmek...
Bunlar iki yaş krizlerinde kilit noktalar gibi duruyor.
Ama sonuna kadar memnun etmeye çalışmak ,hiç sınır koymamak veya azarlamak, bağırmak, vurmak? Bunlar hem size hem de ona çok çok zarar veriyor. Hele vurmak...Asla bir işe yaramaz ve asla kabul edilemez!
Biraz hızlıca yazılmış bir yazı, umarım daha az krizli, daha geniş zamanlarım olacak ve uzun uzun yazacağım. 
Bitirmeden bir şey söyleyeceğim:
Geçecek :)
Sevgiler
Anne Pınar 

4 Nisan 2014 Cuma

Fazla Tutkalı Olan Var mı?

Fazla tutkalı olan var mı? 'Onlar'ı 'diğerleri'ne yapıştırıp 'biz' yapacağım da... 


Onlar dedikleriniz kimler?
Onlar aslında “Bizim kültürümüz şöyle bizim geleneğimiz böyle”nin içindekiler (iyi ve kötü) Onlar “ayıp olur”ların pençesine düşmüş -siz fark etmeseniz de- şimdi kurtulmak için müthiş mücadele verenler. Aslında onlar çocukları için daima en iyisini hayal ederken ‘Çorba içmem bugün  simit yerim ama çocuğuma o kitabı alırım’ diyenler.
Onlar ebeveynlikle ilgili her televizyon konuşmasını dinleyen, bandrolsuz kitaplar okudukları için şehirlerinin okuma oranını düşük gösterenler! (Canları sağolsun afiyet bal bilgi olsun!) Onlar internet başında çocuk gelişimi makalaleleri arayan, öğretmen çocuğa iyi davransın diye okula kek börek götürenler. Onlar "Öğretmen ne derse desin ben çocuğuma güveniyorum!" diyenler. Onlar, çocuklarının ayakkabılarının yırtık olmasının ‘diğerleri’nin çocukları tarafından acayip karşılananlar. (Aşağılamıyorlar sadece acayip buluyorlar. Akıl sır erdiremiyorlar.)
Onlar su faturası çok gelmesin diye yıkanamayan ancak çocuklarını her gün okula temiz pak göndermek için mücadele edenler. Onlar çocukları ‘ezilmesin’ diye en pahalı cep telefonunu almaya çalışanlar… Onlar çocukları ‘iyi okusun’ diye gece gündüz çalışanlar.
Sevgili onlar binler yüzbinler milyonlar! Biliyor musunuz? Size saygım da sevgim de sonsuz. En temel ihiyaçlarını karşılayamazken nasıl ebeveynlik hakkında kafa yorarsınız ki?
Yoruyorsunuz görüyorum. 'Onlar'  olarak bunu yapıyorsunuz. Ben onları tanıyorum. Bana ‘Biz nerede yanlış yaptık öğrenmeye geldik. Çocuğumuza nasıl davranalım?’ diye geliyorlar.
Bazılar ilkokul mezunu bile değil. Öyle akıllı öyle vicdanlı ve öyle sevgi dolular ki… Bazen onlara ‘imkanları daha fazla olan’lardan daha çok yardımcı olabildiğimi hissediyorum. Çünkü her seyi bildiklerini iddia etmiyorlar, çünkü gerçekten öğrenmek istiyorlar. 
Yanlış anlaşılsın istemem, bence 'diğerleri' de bu sistemin açıklarının kör topallığın sillesini her gün başka türlü yiyorlar. Diğerlerine bir sitem veya eleştirim yok. Var da... Herkese olduğu kadar. 
Ancak şu anda ‘onlar ‘ da büyük risk altındalar. Diğerlerinin fena halde tuzağına düştüğü ve kurtulmak için çırpındığı bir canavarla karşılaştılar.
 Çocukları kontrolsüz internet kullanımı, tüketim toplumu kandırmacaları, bozuk eğitim sistemiyle, komşuları yeni arabaları, yeni cep telefonlarıyla, akrabaları yaşam mücadelesi veya ‘Her koyun kendi bacağından asılır’ değeriyle uzaklaşıyor onlardan. Yabancılaşma onları da yakaladı bugünlerde. Söyleyin bana, kat kat apartmanlarda ağaç yüzü görmeden, eve o gün ekmek götürüp götüremeyecegini bilmeden nasıl mutlu yaşanır?
Söyleyin bana berbat bir sistemin sonucu berbat bir  şehirleşmenin eseri olarak  bir kısım insan bu haldeyken diğer kısım nasıl korunakları arabalarında korunaklı hayatlar yaşar? Bu korunaklı hayatlar içinde diğerinden korkarak diğerini aşağılayarak nasıl mutlu olunur?
Birlikte hareket edeceğiz. Kaybolmaya yüz tutmuş  toplumsal değerleri kolundan tutup aramıza tekrar getireceğiz. Birbirini aşağılayarak değil! Birbirini tanıyarak anlayarak belki de sevmeye çalışarak.
Bazı ebeveynlere ‘Çocuğunuzu sevmeyi denemeyecekseniz terapiye gelmenizin pek bir anlamı kalmaz’ derim. Sevmeyi denemek önemli çünkü. Terapi teknikleri de sevgi olmadan işe yaramaz! Bizi bir yapacak olan tutkal kalbini açmak. Birbirinden korkmamak, yardım almak, yardım etmek. Ben yardım istiyorum.
Fazla tutkalı olan var mı? Çok ihtiyacımız var! Hepimizin! Acil!


24 Mart 2014 Pazartesi

Özgürlüğümüz Kısıtlanamaz

Ortak Yayın

Özgürlüğümüz kısıtlanamaz

 

#TwitterBlockedinTurkey

 

T.C. Anayasası

 

VIII. DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ

Madde 26

 

Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarına sahiptir.

 

Dün gece yarısı ülkemizde anayasa ihlal edilmiştir. Uluslar arası bir sosyal paylaşım ağı olan Twitter’a erişim farklı mahkeme kararları ile engellenmiş, halkın kendisini ifade etme ve haber alma özgürlüğü kısıtlanmıştır.

 

T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün Bursa’da düzenlediği seçim mitinginde “Twitter mwitter, hepsinin kökünü kazıyacağız Uluslararası camia şöyle der, böyle der hiç umurumda değil. Herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin gücünü görecek.” dedikten ve Başbakanlık Basın Müşavirliği'nin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bazı linklerin kaldırılmasına ilişkin mahkemelerden çıkarmış oldukları kararların uygulanması konusunda Twitter yetkililerinin duyarsız kaldıkları bir süreç söz konusudur. Mahkeme kararlarını umursamama, hukukun gereğini yerine getirmeme biçimindeki bu tutumda bir değişiklik gözlenmemesi halinde, vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için teknik olarak, Twitter'e erişimin engellenmesinden başka çare kalmayabileceği belirtilmektedir” açıklamasından sadece bir kaç saat sonra gece yarısı Twitter’a Türkiye'den erişim yasaklanmıştır. Internet servis sağlayıcılarına ulaşan mahkeme kararları ile Twitter'a ülke sınırları içinden erişim kapatılmış, mobil cihazlarda kullanılan 3G erişimi de aynı şekilde engellenmiştir.

 

Yasakların ve sansürün bir çözüm olmadığını, sosyal medyanın susturulamayacağını, özgürlüklerin sansür yoluyla kısıtlanamayacağını herkesin görmesi, bilmesi gerekir. Bunu dün gece Twitter yasaklandıktan kısa bir süre sonra DNS ayarlarında değişiklik yaparak veya VPN, Hotspot Shield gibi bazı programlar üzerinden mecraya giren milyonlarca Türk kullanıcısı da göstermiştir.

 

Sayıları 12 milyona yaklaşan Türkiyeli Twitter kullanıcıları #TwitterBlockedinTurkey etiketiyle konuyu bir saat içinde Twitter’da dünya çapında en çok konuşulan etikete taşımış, farklı etiketlerle gece boyunca TT listesinde kalarak, dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yasaklamadan sonraki ilk 4 saat içinde 2,5 milyondan fazla Türkçe tweet gönderildiği hesaplanmaktadır. Şu anda dünya basını Türkiye’deki Twitter yasağını öncelikli haber olarak vermekte, bunun özgürlükleri baltalama yönünde bir girişim olduğunu söylemektedir.

 

Biz, ülkemizin geleceğini oluşturacak çocukları yetiştiren anne babalar olarak Gezi Parkı direnişi ile tırmanan ve 17 Aralıksüreciyle hızlanan şiddet ve sansür uygulamalarını esefle izlemekteyiz. Türkiye’nin gerçek demokrasiden gün be gün uzaklaşmasından, meclisinden medyasına, emniyet güçlerinden yargısına kadar her türlü sistemin çivisinin çıkmış olmasından derin bir endişe duymaktayız.

 

Dün geceki yasak kararıyla Türkiye dünya üzerinde Twitter’a erişimin engellendiği Çin dışındaki tek ülke olmuştur. Bunun utancı ve ayıbı bu yasağı getirmeye cesaret edenlere ait olmakla birlikte, ağırlığını omuzlarımızda taşımaktayız. 

 

Bu ülkenin gelecek nesillerinin özgür bireyler olarak büyümesini en çok isteyen ve bunun için emek veren anne babalar olarak hükümetin son aylarda giderek artan baskıcı tavırlarını kabul etmiyor ve bu sansürü şiddetle kınıyoruz.

 

Herkesi gerek internet üzerinden, gerekse etrafımıza bu durumu anlatarak konuyu protesto etmeye ve nihai olarak da 30 Mart 2014 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerde vatandaşlık hak ve sorumluluğu olan oy kullanma görevini mutlaka yerine getirmeye davet ediyoruz.

 

Blogger Anne ve Babalar



15 Şubat 2014 Cumartesi

Özledim!


Özledim. Çok çok özledim. Öyle aşık olduğunda sevdiğin aklına gelince içinin kıpır kıpır olması gibi değil bu his.
Bu his hiçbirşeye benzemiyor. Hüzün var içinde bunun, özlemim burnumun direğini sızlatıyor. 
Bugün oğlumdan uzağım, çalışıyorum. Seviyorum işimi. Birazdan seansa girince hafifleyecek hissim. Çocukları bu kadar sevmekle oğlumu bu kadar sevmem arasında birbirini besleyen bir akış var. 
Oğlumu öyle özledim ki...Başka iş yapıyor olsaydım bu kadar saat nasıl ayrı kalırdım? İnanmadığım, beni beslemeyen hatta tüm enerjimi emen bir iş olsaydı nasıl yapardım?
Sesi, gülüşü, sıcaklığı, çat pat cümleleri yankılanıyor zihnimde. Düşünüyorum da...Bebekler annelerine yakın olmalı. Ya da anneler bebeklerine kuş olup uçabilmeli. Kalabalık bir kafede tatlını yerken gözyaşların akabilmeli eğer anneysen. Kimse bakmamalı ama,bakanlarsa anlamalı, ayıplamamalı ve hak vermeli.

 

1 Ocak 2014 Çarşamba

Yarı umutlu bir yeniyıl yazısı

Çocuğum olmadan önce de çocukları çok severdim. Onlar benim için her zaman öncelikli ve değerliydi. Bambaşka işler yapabilirdim. Psikoloji öğrencisiyken daha, otizmli çocuklarla bir yazı geçirmek yerine, keyifli bir tatil mesela...Ya da okulu bitirir bitirmez yüksek lisansa başlayana kadar biraz dinlenebilirdim. Ama o dönem bir özel eğitim okulunda çalışmayı tercih ettim. Yok! Bakın ne şahane bir insanım yazısı değil bu. Tam aksi aciziyetimi anlatıyorum. Hatta ben de şimdi yazarken bazı şeyleri düşünüyorum.
Otizm, down sendromu, gelişim geriliği...
Çocuk bunlar...Çok üzüldüm başlarda. Ancak garip bir rahatlama hissi de oluyordu. Çocuklar için iyi birşeyler yapabiliyordum ya, bu bana iyi geliyordu. Bugün bir saniye göz teması kurdu. Artık beni tanıyor. Bak bir sözcük daha söylüyor! Önemli mi hissediyorum kendimi? Böyle mi buldum içimdeki yetersiz değersiz hisseden tarafın çığlığını bastırma yolunu? Sanmıyorum. Ya da öyleyse bile bunu kabul edecek kadar olgun değilim henüz.
Başka birşey varmış gibi geliyor orada. Belki ortak bir acı... Adaş olduğum altı yaşındaki çocuk gözlerime bakıp da konuşamayınca, eve koşup gitarımı elime aldım. "Küçük kız" diye şarkı yaptım, ağlayarak. Başka çocuklar da vardı orada, ama ben şarkıyı adaşım olan için yapmıştım. Manidar...Bazı şeyleri ne kadar kendimiz ne kadar başkaları için yaparız?

Hayatımın en unutulmaz anlarını çocuklarla yaşadım. 
Her 23 Nisan'da özel eğtim okulundaki çocuklarla düzenlediğimiz dans gösterisi geliyor aklıma. Oğlum okullu olup da 23 Nisan gösterilerine katılınca neler düşüneceğim bilmiyorum.
Ama bildiğim birşey var, anne olmak beni iyiden iyiye hassaslaştırdı.
Mesleki olarak sağlam bir eğitim alınca, hayali bir bariyeriniz oluyor. Elbette hepimiz insanız,  acılarımız birbirine teğet geçmiyor. Hatta bazen başkalarının acıları bizimkinin üstüne biniyor, acı yüreği delip de geçiyor. Benimki gibi bir işi olunca insanın durum başka...Bazen seans odasındaki acılar çarpıp geçiyor ! Belki o zamanlarda danışanı koruma içgüdüsü devreye giriyor. Dağılma ki yardım edesin! Başlarda zordu, artık otomatik gelişiyor. 
Bu arada kendimi de korumam gerekiyor!  Ne oldu da tetiklendim, şu an nasıl hissediyorum, seanstan çıkınca aklımda neler var, yardıma ihtiyacım var mı?
Gerekli destek sistemin varsa, bir şekilde etkiyi en aza indiriyorsun.
Ama bir konuda çok zorlanıyorum. Oğlumun sekiz günlük hastane sürecinden sonra özellikle...Seans dışında, sosyal medyada, televizyonda, sokakta hasta çocuk görmek içimi sızlatıyor.
Az önce Twitter'da lösemi hastası bir bebek için kan ihtiyacından bahsetmiş, onun fotoğraflarını yayınlamışlar. Ne kadar doğru, buna girmeyeceğim. 
Bu yazıyı yazarken gözümden yaşlar gelmesine sebep olan, hasta bebeğin ayıcığına sarılıp yatmış fotoğrafı...
Anne babasının çaresizliğini, acısını düşünüyorum da...Bebeğin çektiği acıyı ise düşünemiyorum bile...Fiziksel acı değil, psikolojik olan...
İşin garibi, yılın ilk gününde ilk kötü hissetme anım değil bu. Sabah oğlum yaşında, 1.5 yaşında bir bebeğin babası tarafından dövülerek öldürüldüğü haberinin yanında, o bebeğin gülen fotoğrafını gördüm.
Ben bebeğimin gözünün içine bakarken...
Süpervizörüm Levent Hoca'mın lafı gelir aklıma böyle zamanlarda. "Sen dünya adil bir yer sanıyorsun Pınar. Dünya adil bir yer değil. Zorlanman bundan."
Dünya yaşanması kolay bir yer değil. Dünyanın problemlerini çözecek kadar tümgüçlü hissetme durumum da yok. 
Ama inanıyorum, belki naifce bir inanç...İnanıyorum ki birkaç inanmış insan biraraya gelince birşeyler değişebilir. Sen ben konuştukça, öğrendikçe, paylaştıkça birşeyleri değiştirebiliriz. Belki sızlayan yerin üstüne merhem sürmek gibidir inanmak ve birşeyleri görev edinmek?
Benim görev bellediğim şey yeterince iyi Ebeveynlik yaparak ruh sağlığı yerinde çocuklar yetiştirmeye çalışmak. Vicdanlı çocuklar...
Toplumların ruhsal  hastalıklarını iyileştirmeye yardımcı olabilir miyim, derdim bu.
Sağlıklı çocuklar sağlıklı topluma doğru giderken, sistem onları tornadan geçirecek. Sistem değişmedikçe bireysel çabalar faydalı olur mu? Olur olur. İnanıyorum ya...Olur! 
Öyle çocuklar hayal ediyorum ki...Direnecek, dayanacak, mücadele edecek ve başaracaklar.
Vicdanlı, şefkatli, adil çocuklar olacaklar.
Belki bu hayal, tüm bu çaba, içimdeki acıyla mücadele etmek içindir. Neyse hasta çocuklar görünce içimde tetiklenen, o tetikçiye karşı koyabilmek içindir. 
Faruk Gençöz hocamın sözü geliyor bu kez de aklıma "Karın ağrısı olmayan insan zaten bu işlere bulaşmaz. Bu insandan karın ağrısını almak ne kadar mantıklı? Kişi bu sayede yaratıcı!"
Benim de şu an burnumu çeke çeke "çocuk gibi" ağlamama yol açan ağrım varsın orada dursun.  
Belki acılar harekete geçirir, seninki benimkiyle harmanlanır...Acılar evrilir ve ortaya yeni, iyi birşeyler çıkar. Belli mi olur? İnanç bu ya! 

iPhone'umdan gönderildi