Ads 468x60px

1 Ocak 2014 Çarşamba

Yarı umutlu bir yeniyıl yazısı

Çocuğum olmadan önce de çocukları çok severdim. Onlar benim için her zaman öncelikli ve değerliydi. Bambaşka işler yapabilirdim. Psikoloji öğrencisiyken daha, otizmli çocuklarla bir yazı geçirmek yerine, keyifli bir tatil mesela...Ya da okulu bitirir bitirmez yüksek lisansa başlayana kadar biraz dinlenebilirdim. Ama o dönem bir özel eğitim okulunda çalışmayı tercih ettim. Yok! Bakın ne şahane bir insanım yazısı değil bu. Tam aksi aciziyetimi anlatıyorum. Hatta ben de şimdi yazarken bazı şeyleri düşünüyorum.
Otizm, down sendromu, gelişim geriliği...
Çocuk bunlar...Çok üzüldüm başlarda. Ancak garip bir rahatlama hissi de oluyordu. Çocuklar için iyi birşeyler yapabiliyordum ya, bu bana iyi geliyordu. Bugün bir saniye göz teması kurdu. Artık beni tanıyor. Bak bir sözcük daha söylüyor! Önemli mi hissediyorum kendimi? Böyle mi buldum içimdeki yetersiz değersiz hisseden tarafın çığlığını bastırma yolunu? Sanmıyorum. Ya da öyleyse bile bunu kabul edecek kadar olgun değilim henüz.
Başka birşey varmış gibi geliyor orada. Belki ortak bir acı... Adaş olduğum altı yaşındaki çocuk gözlerime bakıp da konuşamayınca, eve koşup gitarımı elime aldım. "Küçük kız" diye şarkı yaptım, ağlayarak. Başka çocuklar da vardı orada, ama ben şarkıyı adaşım olan için yapmıştım. Manidar...Bazı şeyleri ne kadar kendimiz ne kadar başkaları için yaparız?

Hayatımın en unutulmaz anlarını çocuklarla yaşadım. 
Her 23 Nisan'da özel eğtim okulundaki çocuklarla düzenlediğimiz dans gösterisi geliyor aklıma. Oğlum okullu olup da 23 Nisan gösterilerine katılınca neler düşüneceğim bilmiyorum.
Ama bildiğim birşey var, anne olmak beni iyiden iyiye hassaslaştırdı.
Mesleki olarak sağlam bir eğitim alınca, hayali bir bariyeriniz oluyor. Elbette hepimiz insanız,  acılarımız birbirine teğet geçmiyor. Hatta bazen başkalarının acıları bizimkinin üstüne biniyor, acı yüreği delip de geçiyor. Benimki gibi bir işi olunca insanın durum başka...Bazen seans odasındaki acılar çarpıp geçiyor ! Belki o zamanlarda danışanı koruma içgüdüsü devreye giriyor. Dağılma ki yardım edesin! Başlarda zordu, artık otomatik gelişiyor. 
Bu arada kendimi de korumam gerekiyor!  Ne oldu da tetiklendim, şu an nasıl hissediyorum, seanstan çıkınca aklımda neler var, yardıma ihtiyacım var mı?
Gerekli destek sistemin varsa, bir şekilde etkiyi en aza indiriyorsun.
Ama bir konuda çok zorlanıyorum. Oğlumun sekiz günlük hastane sürecinden sonra özellikle...Seans dışında, sosyal medyada, televizyonda, sokakta hasta çocuk görmek içimi sızlatıyor.
Az önce Twitter'da lösemi hastası bir bebek için kan ihtiyacından bahsetmiş, onun fotoğraflarını yayınlamışlar. Ne kadar doğru, buna girmeyeceğim. 
Bu yazıyı yazarken gözümden yaşlar gelmesine sebep olan, hasta bebeğin ayıcığına sarılıp yatmış fotoğrafı...
Anne babasının çaresizliğini, acısını düşünüyorum da...Bebeğin çektiği acıyı ise düşünemiyorum bile...Fiziksel acı değil, psikolojik olan...
İşin garibi, yılın ilk gününde ilk kötü hissetme anım değil bu. Sabah oğlum yaşında, 1.5 yaşında bir bebeğin babası tarafından dövülerek öldürüldüğü haberinin yanında, o bebeğin gülen fotoğrafını gördüm.
Ben bebeğimin gözünün içine bakarken...
Süpervizörüm Levent Hoca'mın lafı gelir aklıma böyle zamanlarda. "Sen dünya adil bir yer sanıyorsun Pınar. Dünya adil bir yer değil. Zorlanman bundan."
Dünya yaşanması kolay bir yer değil. Dünyanın problemlerini çözecek kadar tümgüçlü hissetme durumum da yok. 
Ama inanıyorum, belki naifce bir inanç...İnanıyorum ki birkaç inanmış insan biraraya gelince birşeyler değişebilir. Sen ben konuştukça, öğrendikçe, paylaştıkça birşeyleri değiştirebiliriz. Belki sızlayan yerin üstüne merhem sürmek gibidir inanmak ve birşeyleri görev edinmek?
Benim görev bellediğim şey yeterince iyi Ebeveynlik yaparak ruh sağlığı yerinde çocuklar yetiştirmeye çalışmak. Vicdanlı çocuklar...
Toplumların ruhsal  hastalıklarını iyileştirmeye yardımcı olabilir miyim, derdim bu.
Sağlıklı çocuklar sağlıklı topluma doğru giderken, sistem onları tornadan geçirecek. Sistem değişmedikçe bireysel çabalar faydalı olur mu? Olur olur. İnanıyorum ya...Olur! 
Öyle çocuklar hayal ediyorum ki...Direnecek, dayanacak, mücadele edecek ve başaracaklar.
Vicdanlı, şefkatli, adil çocuklar olacaklar.
Belki bu hayal, tüm bu çaba, içimdeki acıyla mücadele etmek içindir. Neyse hasta çocuklar görünce içimde tetiklenen, o tetikçiye karşı koyabilmek içindir. 
Faruk Gençöz hocamın sözü geliyor bu kez de aklıma "Karın ağrısı olmayan insan zaten bu işlere bulaşmaz. Bu insandan karın ağrısını almak ne kadar mantıklı? Kişi bu sayede yaratıcı!"
Benim de şu an burnumu çeke çeke "çocuk gibi" ağlamama yol açan ağrım varsın orada dursun.  
Belki acılar harekete geçirir, seninki benimkiyle harmanlanır...Acılar evrilir ve ortaya yeni, iyi birşeyler çıkar. Belli mi olur? İnanç bu ya! 

iPhone'umdan gönderildi